23 Nov 2019

Demokrasi Mücadelesini Ancak Demokrasiye İnananlar Verebilirler

Yaklaşık iki ay sonra yani 31 Mart 2019 Pazar günü, ülkemizde yerel seçimler yapılacaktır. Bu seçimlere siyasi partiler ittifak oluşturarak girmektedirler. İktidar partisi bu seçimlere devletin tüm olanaklarından yararlanarak gireceğinden muhalefete göre oldukça avantajlı gözükmektedir.
Seçime girecek olan siyasi partiler ise aday belirleme çalışmalarını henüz tamamlayamamışlardır. Bu konuda “ Cumhur ittifakını” oluşturan iktidar partileri ( AKP- MHP) “ Millet ittifakını “ oluşturan muhalefet partilerine (CHP- İP) göre nispeten daha sorunsuz ilerleme kaydetmektedirler.
Anketlere göre oy kayıplarının yaşandığı Cumhur ittifakında safların diri tutulması için söylemler sertleştirilirken, muhalefette ise belirsizliklerin önüne geçilememiş olması oldukça dikkat çekicidir.
Ülkenin içinde bulunduğu koşullar iktidar partisinin işini zorlaştırırken; muhalefetteki siyaset üretememe, belirsizlik ve bireysellik ise iktidarın işine yaramaktadır.
Böyle bir iktidarın dünyanın hiçbir ülkesinde halk desteği sağlayamayacağı iddia edilmektedir. Bizim ülkemizde ise muhalefet halen iktidar alternatifi olduğunu kanıtlayamamaktadır. Bu durum oldukça düşündürücüdür. Çünkü bu ülkede muhalefet tarafından mevcut iktidarın:
  • Rejimi değiştirdiği dile getirilmektedir.
  • Kuvvetler ayrılığı prensibini kaldırdığı ve yargının bağımsızlığını askıya aldığı dile getirilmektedir.
  • Hukukun üstünlüğü ilkesinin çiğnendiği söylenmektedir.
  • Seçimlerin adil olarak yapılmadığı ve seçim güvenliğinin sağlanmadığı söylenmektedir.
  • İktidar partisi tarafından ülkenin ekonomik krize sürüklendiği iddia edilmektedir.
  • Parlamentonun işlevsiz kılındığı dile getirilmektedir.
  • Siyasi iktidarın halka hesap vermediği dile getirilmektedir.
  • Medyanın özgür olmadığı ve halkın haber alma özgürlüğünün kısıtlandığı söylenmektedir.
  • Anayasanın çiğnendiği; örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adaylığını koyan TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın istifa etmediğinden anayasayı ihlal ettiği dile getirilmektedir.
  • Ordunun zayıflatıldığı dile getirilmektedir.
  • Hükümetin dış politikasının iflas ettiği dile getirilmektedir.
  • İslam dininin siyasete alet edildiği dile getirilmektedir. Bu ve benzeri durumları çoğaltmak ise olasıdır.
Gerçekten de bu ülkede Milli Savunma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi önemli kurumlarda bakanlık yapmış olan AKP Milletvekili İsmet Yılmaz’ın; “ AKP’li belediye başkanına oy verirlerse mahşerde günahlarından kurtulacaklarını söylemesi” düşündürücüdür. Bu durum dinin siyasete alet edilmesi değil de nedir. Yirmi birinci yüzyılda toplumun eğitim sorumluluğunu üstlenen bir bakanın cennet vaadiyle oy talep etmesi oldukça ürkütücüdür.



Bütün bu olaylar orta yerde dururken muhalefetin edilgenliği ise adeta akıllara durgunluk vermektedir. İktidar partisinin uygulamalarına bu denli kayıtsız kalan muhalefetin kendi içersindeki iktidar kavgalarında ise kan gövdeyi götürmektedir. Muhalefetin kendi içersinde kavgalı olduğu izlenimi, hiç de hoş bir görüntü değildir. Parti içersindeki gruplaşmalar ve siyasi ikbal tartışmaları, dışarıdan izleyenlerce partiye güven duymalarının önündeki en önemli engelleri oluşturmaktadır.
Çünkü kendi içersinde; hak hukuk ve adaleti sağlayamayan, parti içi demokrasiyi uygulayamayan, kendi insanına gerekli değeri vermeyen bir siyasi partinin; toplumsal düzeni nasıl sağlayacağı sorusuna ne yazık ki yanıt bulunamamaktadır.
Tüm enerjisini kendi içerisindeki kısır çekişmelere harcayan muhalefet, desteğine gereksinim duyduğu toplumun sorunlarına nasıl çözüm üretecektir.
Muhalefetin yukarıdaki iddialarına bakılacak olursa; memleket adeta bir yangın yerine dönmüş durumdadır. O zaman muhalefete düşen görev; bu yangının söndürülmesi için sorumluluk almak değil midir? Yangından muhalefet partisi etkilenmeyecek midir? Ülkenin yangın yerine döndüğü bir anda muhalefetin kendi içerisinde koltuk kavgası yapması ne kadar doğrudur. CHP, dışarıdaki yangının nasıl söndürüleceği hakkında halkı bilinçlendirmek yerine, kendi evinde de yangın çıkaran sorumsuz çocuklardan oluşan bir birliktelik izlenimi vermektedir.
CHP, aday belirleme konusunda gereken kriterleri, zamanında hayata geçirememiştir. Aday belirleme süreci ise çok sancılı geçmiştir. Yerel seçimlere yönelik istifalar, kavgalar, parti içi mücadeleler ve az olsun benim olsun yaklaşımları; iktidarın olumsuzluklarını gündemden düşürdüğü gibi CHP’ye umut bağlayan yığınlarda da isteksizliğe, ilgisizliğe ve umutsuzluğa yol açmaktadır. Bu durum da halkta:
“ Bunların kendilerinden başkasını düşündükleri yok. Halkın gereksinimleri bunları ilgilendirmiyor. Bunların unu kuru tuzu kuru” izlenimini doğurmaktadır.
Artık CHP’de siyaset yapanların da halkın umudunu, heyecanını ve cesaretini yitirecek bu tür davranışlara girişme lüksü kalmamıştır. Atatürk’ün kurduğu parti halktan uzaklaşmamalı, halka dokunmalı ve halka umut aşılamalıdır.
Antidemokratik uygulamalardan şikâyet eden CHP’li yöneticiler, partinin işleyişinde de tamamen demokrat olmalıdırlar. Kendilerine yapılmasını istemedikleri davranışları, başkalarına yapmamalıdırlar. İnsan hak ve özgürlükleri herkes için geçerlidir. Mücadele, insan haklarının temelini oluşturan demokratik bir yaşam için göze alınmalıdır. Demokrasi mücadelesini ise ancak demokrasiye inananlar verebilir.
CHP yöneticileri şunu iyi bilmelidirler ki; “ Yanlış adamlarla doğru yola gidilmez.” “ Deli Dumrul’larla da Haramilerin saltanatı yıkılmaz.”

YEKTA AYDIN İSTİNYE MORA DERGİSİ 29.01.2019 KÖŞE YAZISIDIR.